OSMANLI AİLE HUKUKU
OSMANLI AİLE HUKUKU
Osmanlı’da aile, toplumun çekirdeği olarak kabul edilmiş ve devlet, bu kurumun muhafazası için İslam hukukunun (Hanefi fıkhı) cihan şümul prensiplerini ve örfi hukuku birleştirerek kendine has bir usul geliştirmiştir.
Osmanlı aile hukukunun muhtevası, devletin nazarı ve boşanma tatbikatı hakkında detaylar şöyledir:
1. Hukuki Temel ve Devletin Hassasiyeti
Osmanlı aile hukuku, temelde Kur’an-ı Kerim ve Sünnet’e dayanan Şer’i hukuk (Ahkam-ı Şer’iyye) üzerine bina edilmiştir. Devletin bu konudaki hassasiyeti, ailenin mahremiyetini korumakla birlikte, tarafların (özellikle kadının) haklarını güvence altına almak üzerine kuruludur.
* Devletin Rolü ve Kadı: Devlet, aile içine doğrudan müdahil olmaktan ziyade, Kadı (hakim) vasıtasıyla bir denetim ve tescil makamı olarak faaliyet göstermiştir. Nikâh bir “akid” (sözleşme) olarak görülmüş; bu akdin sıhhati için irade beyanı (icab ve kabul) ve şahitler şart koşulmuştur.
* Kayıt Altına Alma (Şer’iyye Sicilleri): Osmanlı’da evlilik ve boşanmaların kayıt altına alınması devletin ciddiyetle üzerinde durduğu bir husustur. Kadı sicilleri (Şer’iyye Sicilleri), evlilik akdini, mehir miktarını ve şartlarını ihtiva eden resmi belgelerdir. Bu kayıtlar, ihtilaf durumunda isbat vasıtası olarak kullanılmıştır.
2. Boşanma Durumları ve Çözüm Yolları (Tatbikat)
Osmanlı hukukunda evliliğin devamı esas olmakla birlikte, “geçimsizlik” ve “zarar görme” durumlarında boşanma meşru bir çıkış yolu olarak kabul edilmiştir. Boşanma tek taraflı bir erkek imtiyazı gibi görünse de tatbikat incelendiğinde kadının da aktif bir rolü olduğu görülür.
Üç temel boşanma türü uygulanırdı:
* Talak (Erkeğin Boşaması): Erkeğin tek taraflı iradesiyle gerçekleşir. Ancak bu durum, erkeğe ciddi mali yükümlülükler getirir. Erkek, kadının mehr-i müeccelini (ertelenmiş mehir) ve iddet müddetince nafakasını derhal ödemek zorundadır. Bu mali külfet, keyfi boşanmaların önünde caydırıcı bir set oluşturmuştur.
* Muhâlaa (Anlaşmalı Boşanma / Hul): Kadının talebi veya karşılıklı anlaşma ile gerçekleşen boşanmadır. Kadın, boşanmak isterse kocasını ikna etmek için alacağı mehir veya nafakadan vazgeçebilir (bedel karşılığı boşanma). Tarihçilerin nazarına çarpan ilginç bir detay; mahkeme kayıtlarında en sık rastlanan boşanma türlerinden birinin bu olmasıdır.
* Tefrik (Mahkeme Kararıyla Boşanma): Hakimin kararıyla gerçekleşen boşanmadır. Kadın; kocasının iktidarsızlığı, evi terk etmesi (gaiplik), kendisine kötü muamele etmesi (darp, hakaret) veya nafakasını temin etmemesi gibi durumlarda Kadı’ya başvurarak boşanma talep edebilir.
3. Boşanma İstatistikleri ve Sebepleri
Boşanma oranları ve sebepleri, bölgeden bölgeye ve dönemden döneme farklılık gösterse de elimizdeki veriler bazı ezberleri bozmaktadır.
* İstatistikler:
* 17. yüzyıl Bursa, İstanbul ve Edirne gibi büyük şehirlerdeki Şer’iyye Sicilleri incelendiğinde, boşanma oranlarının hiç de azımsanmayacak seviyede olduğu görülür.
* Mesela 17. yüzyıl Bursa’sında yapılan bir araştırmada, boşanma vakalarının büyük bir kısmının Muhâlaa (kadının isteği/anlaşma) yoluyla gerçekleştiği tespit edilmiştir. Bazı dönemlerde bu oran %60’lara kadar çıkabilmiştir. Bu da Osmanlı kadınının evliliği sonlandırma konusunda pasif değil, hukuki mekanizmaları kullanan bir özne olduğunu gösterir.
* Sebepler:
* Şiddetli Geçimsizlik (Nizâ): En yaygın sebeptir. Eşlerin mizaçlarının uyuşmaması.
* Kötü Muamele ve Darp: Mahkemeler, kadına yönelik şiddeti boşanma sebebi saymış ve bu konuda kadını koruyan hükümler vermiştir.
* Nafaka Temin Edememe: Erkeğin ailenin geçimini sağlayamaması.
* Terk: Kocanın uzun süre kaybolması veya evi terk etmesi.
4. 1917 Hukuk-ı Aile Kararnamesi
Devletin bu alandaki en somut ve modern hamlesi, 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnamesi’dir. Bu kararname, İslam dünyasında aile hukukunu kanunlaştıran ilk resmi metindir. Bu kanunla:
* Evlenme ve boşanma işlemlerinde devlet denetimi artırılmıştır.
* Kadınların boşanma hakları (tefrik sebepleri) genişletilmiştir.
* Çok eşlilik (taaddüd-ü zevcat) belirli şartlara ve hakimin iznine bağlanarak zorlaştırılmıştır.
Hülasa: Osmanlı’da aile hukuku, sadece erkeğin hegemonyasında olan bir yapı değil; kadının mali ve sosyal haklarının mehir ve mahkeme yoluyla korunduğu, devletin ise adaleti tesis etmek için zahiri ve batini dengeleri gözettiği bir sistemdir.
> “Kadınlar, erkeklerin şakayıklarıdır (benzerleri, diğer yarılarıdır).” (Hadis-i Şerif – Ebu Davud, Taharet, 94)
Bak
https://youtu.be/MiqAixJUxmw?si=lk74dRdJuuuAE0rL
*********
Osmanlı aile hukukunun “teoriden pratiğe” nasıl döküldüğünü anlamak için, hukukun hafızası olan Şer’iyye Sicilleri’ne ve modernleşme döneminin en önemli hukuki metni olan Hukuk-ı Aile Kararnamesi’ne bakmak gerekir.
İşte o dönemin mahkeme kayıtlarının işleyişi ve 1917 Kararnamesi’nin getirdiği hayati yenilikler:
1. Şer’iyye Sicillerinin Muhtevası ve Tutuluş Usulü
Şer’iyye sicilleri, Osmanlı mahkemelerinde Kadı’nın verdiği hükümleri, noterlik işlemlerini ve devletin gönderdiği emirleri ihtiva eden defterlerdir. Bu defterler, sadece kuru birer hukuk metni değil, o dönemin sosyal hayatının en canlı tasviridir.
* Kayıt Süreci (Usul):
* Sözlü Beyan Esastır: Mahkemede yazılı dilekçeden ziyade sözlü ifade esastır. Davacı (müddei) ve davalı (müddea aleyh) Kadı’nın huzuruna çıkar.
* Şuhûdü’l-Hâl (Durum Tanıkları): Mahkeme salonunda sadece taraflar değil, mahallenin ileri gelenlerinden veya o an orada bulunanlardan oluşan “Şuhûdü’l-Hâl” adı verilen tarafsız bir heyet bulunur. Bu kişiler, davanın şeffaf bir şekilde görüldüğüne şahitlik ederler ve isimleri sicilin sonuna tek tek yazılır. Bu, adaletin gizli kapaklı değil, halkın nazarı önünde gerçekleştiğinin isbatıdır.
* Hüccet ve İlam: Mahkeme sonucu “Hüccet” (belge) veya “İlam” (karar) olarak kaydedilir. Katip, tarafların ifadelerini özetleyerek, hukuki terimlerle deftere geçirir.
* Sicillerde Aile Konuları:
Sicillerde “Nikahtır”, “Muhâlaadır” (boşanma), “Nafakadır” başlıkları altında binlerce kayıt bulunur. Örneğin, bir kadının mahkemeye gelip “Kocam bana vaat ettiği mehri vermedi, bu yüzden evden ayrıldım, nafakamın hükmedilmesini talep ederim” şeklindeki beyanı ve Kadı’nın kocayı celbedip (çağırıp) konuyu araştırması bu defterlerde adım adım kayıtlıdır.
2. 1917 Hukuk-ı Aile Kararnamesi: Bir Dönüm Noktası
Osmanlı Devleti’nin son döneminde, değişen sosyal şartlar ve savaşın getirdiği zorluklar, aile hukukunda bir reformu zorunlu kılmıştır. 1917 tarihli bu kararname, İslam hukukunun külli yapısı içinde kalarak, diğer mezheplerin (Maliki, Hanbeli) görüşlerinden de istifade edilerek (Telfik usulü) hazırlanmış çok ileri bir kanundur.
Bu kararnamenin muhtevasında öne çıkan en mühim maddeler şunlardır:
* Evlenme Yaşı (Sinni Rüşt):
Mecelle’de kesin bir yaş belirtilmezken, Kararname ile evlilik için alt yaş sınırı getirilmiştir. Erkekler için 18, kadınlar için 17 yaşını doldurma şartı aranmıştır.
* Çok Eşlilik (Taaddüd-ü Zevcat) Şartları:
İslam hukuku çok eşliliğe cevaz verse de, Kararname bunu zorlaştırmıştır. Erkeğin ikinci bir evlilik yapabilmesi için;
* Mevcut eşin rızasının olması veya,
* Erkeğin mali gücünün yeterli olduğunun ve eşler arasında adaleti sağlayabileceğinin mahkemece isbat edilmesi şart koşulmuştur. Ayrıca kadına, nikah akdi sırasında “Eğer üzerime evlenirsen boş olurum” şartını koyma hakkı tanınmıştır (Tefviz-i Talak).
* Kadının Boşanma Hakkının Genişletilmesi:
Hanefi mezhebinde kadının boşanma sebepleri sınırlıyken (sadece iktidarsızlık vb.), Kararname ile Maliki mezhebinin görüşleri de alınarak;
* Kocanın evi terk etmesi,
* Hastalık,
* Geçimsizlik (Nizâ),
* Nafaka ödememe
gibi durumlar da kadına mahkeme yoluyla (Tefrik) boşanma hakkı veren sebepler arasına eklenmiştir.
3. Aile “Küçük Bir Dünya”
Osmanlı’nın bu hukuki hassasiyeti, aslında ailenin manevi bir sığınak olmasından ileri gelir.
Kisinin kalesi, aile hayatıdır.”
> Aile sadece biyolojik veya hukuki bir birliktelik değil, insanın dünya sıkıntılarına karşı sığındığı manevi bir kaledir. Hukuk da bu kaleyi korumak için vardır.
4. Kur’an-ı Kerim’den İktibas
Allah (c.c.), evliliğin ve boşanmanın sınırlarını belirlerken karşılıklı haklara riayet edilmesini ve zulmedilmemesini emreder:
> “Boşanan kadınlar kendi kendilerine üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler. Eğer Allah’a ve âhiret gününe inanıyorlarsa, Allah’ın kendi rahimlerinde yarattığını gizlemeleri onlara helâl olmaz. Kocaları bu süre içinde barışmak isterlerse, onları geri almaya daha çok hak sahibidirler. Kadınların, yükümlülüklerine karşılık lehine olan hakları da vardır. Yalnız erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları bir derece daha fazladır. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
> (Bakara Suresi, 228. Ayet – Meali)
>
Hülasa; Osmanlı tatbikatı ve 1917 Kararnamesi, aile müessesesini keyfi uygulamalardan kurtarıp, yazılı, denetlenebilir ve hakkaniyetli bir zemine oturtma gayretinin sonucudur.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
21/11/2025
![]()

